Layne Staley, yeryüzüne gönderilmiş son peygamberdi. Seattle'da hüküm sürüyor ve insanları karanlığa davet ediyordu. Seattle'nın arka sokaklarından sızan sessiz çığlıkları, yeryüzündeki tüm kötü çocukların ruhlarına işleniyordu. Yağmurlu bir günde ölmeyi arzu ediyordu ve peygamber Junkhead, yağmurlu bir Nisan gününde hayata veda etti, tıpkı peygamber Cobain gibi. Karanlık ve yalnız bir yaşamın ardından sonsuzluğa giden kapıları araladı ve bedenini karanlığa teslim etti. Öldüğünde henüz 34 yaşındaydı. İlahi emirlerinden birinde ''we die young'' diye sesleniyordu tüm kötü ruhlara. Kendisi de bu emre harfiyen uymaktan asla çekinmedi.
22
Ağustos 1967 günü dünyaya gelmişti ve henüz 7-8 yaşlarındayken anne ve babasının
ayrılmasıyla, ömrü boyunca etkisini asla unutamadığı bir travmaya girecekti.
Karanlıkla henüz küçük yaşlarında tanışmıştı. Babasını özlüyordu ve eğer ki
ünlü olursa babasının kendisine dönebileceğini düşünüyordu. Çoğu zaman
herkesten gizli ve oldukça yalnız bir şekilde babasını aramaya koyulurdu. Günün
birinde babasıyla buluşacak ve beraberce uyuşturucu kullanacaklardı. Kendisi de
babasına dair özlemini şöyle dile getirmişti; ‘’Hayatım bir kâbusa dönüştü, her
yanımda sadece gölgeler vardı. Bir gün birisi telefonda bana babamın öldüğünü
söyledi, zaten ailecek babamın her türlü uyuşturucuyu kullandığını biliyorduk.
O günden sonra hep "Babam nerede?" sorusunu sordum. Onun için çok
üzüldüm ve onu özlüyorum. 15 yıl boyunca hayatımda yoktu. ‘’
Müzik
kariyerine henüz 12 yaşında, bateri çalarak başlamıştı. Yalnız Layne, vokalist
olmak istiyordu. Gençliğinde bir çok glam grubunda yer almıştı. O yıllarda
kabarık saçlar ve abartılmış makyajlar eşliğinde sahne alıyordu. 1985'te, bir
glam grubu olan Sleze'i kurdu. Grubun adı daha sonradan Alice N Chains olarak
değişecekti. Layne, glam yıllarını şu cümleyle özetliyordu; "15 yaşında
bir glam grubumuz vardı fakat makyaj malzemelerine para yetiştiremediğim için
gruptan atıldım."
Staley,
o yıllarda geçici olarak bir funk grubuna da katılmıştı, yalnız grup kısa
sürede dağıldı. Bu sırada, müzisyenlerin toplandığı Music Bank adlı prova
stüdyosunda gitarist Jerry Cantrell ile tanıştı. Bu hayatında önemli bir dönüm
noktası olacaktı. Layne ve Jerry uzun süre aynı odayı paylaştılar. Layne,
kendisine vokalist olmak istediğinden bahsedecekti. Artık vahiy gelmişti ve
insanlara peygamberliğini ilan etmenin zamanıydı. Seattle’nın arka
sokaklarından sıyrılarak, gerçekliği ve karanlığı tüm dünyaya tebliğ etmeliydi.
Cantrell’da Layne’in sesinden etkilenecek ve Alice in Chains’in temelleri
atılacaktı. Önceleri Mike Starr, Sean Kinney ve Jerry Cantrell’la birlikte
Diamond Lie adı altında çeşitli konserler verseler dahi grubun adı sonradan
Alice in Chains olarak değişecekti.
Peygamber
Junkhead, sonunda havarilerini bulmuştu. Artık ilahi emirlerini insanlarla
paylaşacaktı. Grup, ilk olarak ‘’We Die Young’’ adlı EP’yi çıkardı. Aynı yıl
içerisinde ‘’Facelift’’ albümü yayınlandı. Junkhead, emirlerini tek tek
sıralıyordu. We Die Young, kayıp gençliğe ithaf edilmiş bir parça gibiydi.
Bizler genç ölürüz, diye haykırıyordu peygamber. Aynı albümde bulunan Man in
The Box adlı parçada Layne, karanlığın içinden sesleniyordu. Eğer ki karanlığın
içindeysen, bütün acıların sahibisindir ve peygamber bunu çok iyi biliyordu, yırtınırcasına
‘’save me!’’ diyerek isyanını dile getiriyordu. Love, Hate, Love, yeryüzünde
aşka dair yazılmış en ‘’gerçek’’ parçalardan biriydi. Aşk ve nefreti harmanlayan,
acımasız emirlerini kusuyordu Junkhead. Çığlıkları, sonsuza dek içimizi
titretecek nitelikteydi.
İkinci
albüm olan ‘’SAP’’ 1992 yılında piyasaya sürülecekti. Daha çok akustik
parçalara yer verilen albümde, bazı gruplardan konuk sanatçılarda yer alıyordu.
Albümdeki ‘’Right Turn’’ adlı parçada gruba Chris Cornell ve Mark Arm’da eşlik
etmişti.
Ardından
‘’Dirt’’ albümü geldi. Grubun en karanlık ve acıyla yoğrulmuş albümüydü.
Derinlerden geliyordu. Peygamber, en derinde ve dipte yaşıyor ve öyle
yazıyordu. Artık her şeyi en gerçek ve saf haliyle dile getiriyordu. Samimiyetin
altında acıları gizliydi. Hayatı boyunca onu asla terk etmeyen lanet olası
karanlık ve acıları.. Albüm, grunge akımının da temel taşlarından biri haline
gelecekti. İçindeki parçalar, Staley’in gittikçe artan uyuşturucu
bağımlılığının çıkmaz bir yola girdiğini gözler önüne seriyordu. Yağmur, aşk,
nefret, ölüm, tanrı ve de junk.. Layne, tüm bunları sert melodiler eşliğinde,
kulaklarımızda yankılanması ve beynimizde kalıcı hasarlar bırakması üzre,
bizlere sunuyordu! İlahi emirleri sert bir şekilde ifade ediyordu. Kızgın bir
sandalyenin üzerinde oturuyordu, yalnız bu durum umrunda değildi. Yağmurlu bir
günde ölmeyi düşlüyordu peygamber, ve de uçmak istiyordu. Fakat kanatları esirgenmişti,
çukurun dibine mahkum edilmişti.. Karanlıkta ve bataklıkta, çok yalnızdı..
Alice
in Chains, heavy metal ve punk’ı harmanlayarak kendisine ait farklı bir müzik
tarzı yaratmıştı. Psychedelic sözler, grubun sert müziğiyle birleşiyor,
Layne’in derinlerden gelen çığlıklarıyla süslediği vokali ise müziği tarifsiz
bir hale getiriyordu. Junkhead’e ve Alice in Chains’e söylenebilecek tek şey
vardı; Karanlığa sahiptiler..
Grubun
dördüncü stüdyo albümü olan ‘’Jar of Flies’’ 1994 yılında yayınlandı. Dirt’in
sert melodilerindeki karamsarlık, bu kez yerini akustiğe ve yumuşak tonlara
bırakmıştı. Staley, çaresizliğimizi dile getiriyor ve ruhumuzu okşuyordu.
Sonsuzluğa doğru yürürken, yine de mücadele ettim diyerek bizlere göz
kırpıyordu sanki. Peygamber artık yorulmuştu..
Alice
in Chains, zaman kaybetmeden 1995 yılında tekrar stüdyoya girdi ve aynı adı
taşıyan bir albüm çıkardı. Albüm, alışık olduğumuz Alice in Chains soundunu
yansıtıyordu. Albümdeki parçalar ise Layne’in nerdeyse son meyveleriydi. Yalnız
Junkhead’ın hat safhalara ulaşan uyuşturucu bağımlılığı yüzünden turneye
çıkılamadı.
Layne
Staley’in Alice in Chains dışında ‘’Mad Season’’ adlı bir projesi de vardı.
Pearl Jam’in gitaristi Mice McCready ile birlikte kurdukları grup ilk olarak
bir seri katil olan Gacy Bunch ismini taşıyordu. Bu isimle çeşitli konserler
verdikten sonra grubun adı ‘’Mad Season’’ olarak değişti. Ayrıca grupta
Screaming Trees'den Barrett Martin, John Baker Sounders ve vokalist Mark
Lanegan’da bulunuyordu. Grubun tek stüdyo albümü olan ‘’Above’’ 1995 yılında
kaydedildi ve biri hariç tüm parçalar Layne tarafından yazılmıştı. Albümdeki
enfes parçalardan birisi olan ‘’Long Gone Day’’ Mark Lanegan ve Layne Staley
düetiydi. Parçaların hepsi birbirinden tehlikeliydi, insanı derinden sarsıyordu.
Junkhead, artık sona yaklaşıyordu, emirler oldukça keskin ve netti.. Wake up’da
‘’uyan genç adam! uyanma zamanı!’’ diye seslenirken, River of Deceit’te ‘’biz
kendi acılarımızı kendimiz seçtik’’ diyordu. All Alone’da ise herkesin,
hepimizin yalnızlığını yüzümüze vuruyordu peygamber.
Peygamber
artık gerçekten çok yorulmuştu. Konserlere çıkamıyor, turneler bir bir iptal
ediliyordu. Son olarak Kiss’le birlikte turneye çıkacak ve üç konser verecekti.
Sonra -biraz da zorunlu olarak- sahneye veda edecekti. Yalnız grup bu turnenin
öncesinde 1996’da MTV Unplugged’da sahne aldı ve unutulmaz bir performans
sergiledi. Layne’in tüm acıları, birikmişliği, çaresizliği ve çöküşü gözler
önündeydi. Uyuşturucudan dolayı çoğu zaman kendini kaybediyor, şarkı sözlerini
unutuyordu. Gözleri yorgun düşmüş, bakışları hiçliği anımsatıyordu. Ancak tüm
bunlara rağmen yine de sesinden hiçbir şey kaybetmeyen Junkhead, çığlıklarını
bizden esirgemiyordu. İlahi emirler, artık son bulmuştu. Son hesaplar görülüyor
ve insanlara son tebliğini yapıyordu peygamber. Karanlığa sahipti..
1996
yılı Layne için bir işkenceydi. Ruhen çökmüş olan peygamber, artık fiziksel
olarak ta yavaş yavaş eriyordu. Tüm bunların üstüne öyle bir şey oldu ki,
Layne’in artık hayatta olması için tek bir sebebi dahi kalmayacaktı.. Staley’in
hayatında Demri Parrott diye bir gerçek vardı. 80’lerin sonunda tanıştığı
Demri’yle evlilik hayalleri kurarken 93-94 yıllarında talihsiz bir şekilde
ayrılmıştı. Layne’in Demri’ye duyduğu şey, yalnızca aşk diye tanımlanamayacak
kadar büyüktü. Her şeyiyle bağlıydı ona. Hayatının her yerinde Demri’nin etkisi
görülecekti. Mad Season adlı projenin tek albümü olan ‘’Above’’un albüm kapağı,
Layne ve Demri’nin çekilmiş bir fotoğrafından esinlenerek yapılmıştı. Yazmış
olduğu onlarca şarkı sözü Demri’ye ithafen yazılmış, çektiği tüm aşk acılarına
onun için katlanmıştı. Ayrıldıklarından kısa bir süre sonra, 29 Ekim 1996 günü
Demri aşırı doz uyuşturucu kullanımdan dolayı hayata veda etti. Layne’de o gece
intihara kalkışacak, yalnız beceremeyecekti. Demri’nin ölümüyle birlikte Layne
büyük bir boşluğa girecek ve hayatının geri kalanını herkesten uzak, yalnız bir
şekilde tamamlayacaktı. Son yıllarda artmaya başlayan uyuşturucu bağımlılığı,
Demri’nin ölümüyle birlikte hayatının merkezine yerleşmişti. Layne, uyuşturucu
bağımlılığını şu cümlelerle itiraf ediyordu; ‘’Uyuşturucu bugüne kadar benim
için çalıştı, şimdi ise bana karşı çalışıyor. Şu anda cehennemde yürüyorum.’’
Layne
için eziyet olan yaşamı, gittikçe çekilmez bir hale geliyordu. Gruptan
uzaklaşıyordu artık. Staley, son olarak grupla stüdyoya 1998 yılında girdi. Get
Born Again ve Died adında iki parça kaydettiler. Bu sırada grup sürekli eski hit
parçalardan oluşan set albümler piyasaya sürüyordu. 1999’da Music Bank adlı box
setin ardından 2000 yılında live albümü geldi. Layne gibi, Alice in Chains’te
bataklığa demir atmıştı artık..
Grubun
dağılacağı söylentileri çalkalanırken Layne’den uzun süredir haber alınamıyordu.
Son günlerinde oldukça zayıflamış, dişleri dökülmüş bir hale gelecekti. Junk,
onu fazlasıyla yıpratmıştı. Artık dünyaya veda etmenin zamanı gelmişti. O da
her şeyin farkındalığıyla ve yalnızlığıyla baş başa, Seattle’daki evinde
inzivaya çekilmiş ve ölümü bekliyordu. Ölmeye dahi gücü yoktu, tükenmişti
artık. Sadece bekliyordu. Son röportajında; ‘’ Ölüme yakın olduğumu biliyorum. Hayatım böyle bitsin
istemezdim. Hiç şansım kalmadığını biliyorum. Artık çok geç.’’ diyerek çaresiz
bekleyişini dile getirecekti.
Günler
19 Nisan 2002’yi gösterdiğinde 911’e gelen bir ihbar, polisi harekete
geçirmişti. İhbarda Layne’den iki haftadır haber alınamadığı söyleniyordu. İhbarı
yapan kimse ise meçhuldü. Artık birileri yokluğunu fark etmiş olmalıydı. Polis
ihbar üzerine Layne’in Seattle’daki evine gitti ve lanet olası bir manzarayla
karşı karşıya kaldı. Peygamber Junkhead, neredeyse çürümüş olan bedeniyle
karşılamıştı onları. Cesedi tanınamayacak haldeydi. Belki o ‘’meçhul’’ kimse
olmasa, uzun süre daha fark edilmeyecekti yokluğu. Çeşitli araştırmalar
sonucunda aşırı doz eroin ve kokain sonucu öldüğü anlaşılacaktı. Tıpkı
Seattle’ın
ilk çığlıklardan olan Andrew Wood gibi, tıpkı yakın arkadaşı Shannon Hoon gibi,
tıpkı hayatını uğruna adadığı Demri Parrott gibi.. Öldüğü tarih ise
kulaklarımıza hiç yabancı gelmiyordu. 5 NİSAN.. Efsanevi serserilerden olan
Kurt Cobain’de 5 Nisan 1994 günü hayata veda etmişti. O gün, lanetli bir tarih
olarak hafızalarımıza kazınmıştı artık. 5 Nisan, Seattle çocuklarının üzerine
kıyamet gibi çökmüştü..
Layne,
arzu ettiği gibi yağmurlu bir Seattle gününde, yalnız bir şekilde ölmüştü. Artık
acı çekmiyordu. Vazifesini yerine getirmiş, ilahi emirlerini sert bir şekilde
insanlığa tebliğ etmişti. Kutunun içindeki adam, kendi bokundan arınmıştı
artık. Tüm masumiyetiyle, karanlığın içinden sıyrılarak, sonsuzluğa doğru giden
merdivenleri hızla tırmanmıştı peygamber. Demri’ye koşuyordu..
Karanlık,
sahipsiz kalmıştı!
Onun
gidişiyle bir çok şey eksik kaldığı gibi, bir çok şey de değişecekti. Başarılı
zamanlarında kendisiyle övünen havarileri, son günlerinde onu yalnız
bırakmıştı. Üstelik cenaze töreninde cüretkar bir şekilde ‘’Ona kırgınız!’’
diyebiliyorlardı. Layne, anlaşılan havarilerin ihanetini önceden tahmin etmişti
ve son zamanlarında verdiği bir röportajında ‘’Alice in Chains’tekiler benim
arkadaşım değiller.’’ diyecekti. Zaten, grubun ilk yıllarında Layne ve Jerry
arasında anlaşmazlıklar oluyordu. Layne’in underground ruhuna karşın, Jerry
piyasaya açılmaları gerektiğini söyleyerek tepki gösteriyordu. Junkhead,
sonsuzluğa uğurlandıktan kısa bir süre sonra Jerry, gruba William DuVall’i
dahil ederek, her zaman istediği gibi piyasaya dair müzik yapmaya devam
edecekti -üstelik Alice in Chains adı altında! Onca anıyı, Layne’i görmezden
gelerek! Havarileri, Junkhead’e ihanet etmişti..
Ölümünün
ardından birçok müzisyen kendisi hakkında ilahiler besteleyerek, ona dair özlemini
dile getirecekti. Eddie Vedder – O4/20/02, Aaron Lewis – Layne, Katastrophy
Wife - Layne To Rest, Black Label Society – Layne bunlardan birkaçıydı.
Layne
Staley’in ilahi emirlerinin yanı sıra, ardında bıraktığı kutsal emanetlerden
birisi de kedisi Sadie’ydi. Sadie, Staley’nin ölümünün ardından Jerry Cantrell
tarafından sahiplenilmişti. Yalnız Sadie trajik bir şekilde, 2010 yılının Ocak
ayında grubun Seattle’da konser verdiği bir gece vefat etti. Öldüğünde 18
yaşındaydı, R.I.P Sadie..
Son olarak; Layne Staley, öldüğünde henüz 34 yaşındaydı. İlahi emirlerinden birinde, ''we die young'' diyerek sesleniyordu tüm kötü ruhlara. Kendisi de bu emre harfiyen uymaktan asla çekinmedi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder