22 Ağustos 2013 Perşembe

...ve junkhead buyurdu: we die young!


Layne Staley, yeryüzüne gönderilmiş son peygamberdi. Seattle'da hüküm sürüyor ve insanları karanlığa davet ediyordu. Seattle'nın arka sokaklarından sızan sessiz çığlıkları, yeryüzündeki tüm kötü çocukların ruhlarına işleniyordu. Yağmurlu bir günde ölmeyi arzu ediyordu ve peygamber Junkhead, yağmurlu bir Nisan gününde hayata veda etti, tıpkı peygamber Cobain gibi. Karanlık ve yalnız bir yaşamın ardından sonsuzluğa giden kapıları araladı ve bedenini karanlığa teslim etti. Öldüğünde henüz 34 yaşındaydı. İlahi emirlerinden birinde ''we die young'' diye sesleniyordu tüm kötü ruhlara. Kendisi de bu emre harfiyen uymaktan asla çekinmedi.

22 Ağustos 1967 günü dünyaya gelmişti ve henüz 7-8 yaşlarındayken anne ve babasının ayrılmasıyla, ömrü boyunca etkisini asla unutamadığı bir travmaya girecekti. Karanlıkla henüz küçük yaşlarında tanışmıştı. Babasını özlüyordu ve eğer ki ünlü olursa babasının kendisine dönebileceğini düşünüyordu. Çoğu zaman herkesten gizli ve oldukça yalnız bir şekilde babasını aramaya koyulurdu. Günün birinde babasıyla buluşacak ve beraberce uyuşturucu kullanacaklardı. Kendisi de babasına dair özlemini şöyle dile getirmişti; ‘’Hayatım bir kâbusa dönüştü, her yanımda sadece gölgeler vardı. Bir gün birisi telefonda bana babamın öldüğünü söyledi, zaten ailecek babamın her türlü uyuşturucuyu kullandığını biliyorduk. O günden sonra hep "Babam nerede?" sorusunu sordum. Onun için çok üzüldüm ve onu özlüyorum. 15 yıl boyunca hayatımda yoktu. ‘’

Müzik kariyerine henüz 12 yaşında, bateri çalarak başlamıştı. Yalnız Layne, vokalist olmak istiyordu. Gençliğinde bir çok glam grubunda yer almıştı. O yıllarda kabarık saçlar ve abartılmış makyajlar eşliğinde sahne alıyordu. 1985'te, bir glam grubu olan Sleze'i kurdu. Grubun adı daha sonradan Alice N Chains olarak değişecekti. Layne, glam yıllarını şu cümleyle özetliyordu; "15 yaşında bir glam grubumuz vardı fakat makyaj malzemelerine para yetiştiremediğim için gruptan atıldım."

Staley, o yıllarda geçici olarak bir funk grubuna da katılmıştı, yalnız grup kısa sürede dağıldı. Bu sırada, müzisyenlerin toplandığı Music Bank adlı prova stüdyosunda gitarist Jerry Cantrell ile tanıştı. Bu hayatında önemli bir dönüm noktası olacaktı. Layne ve Jerry uzun süre aynı odayı paylaştılar. Layne, kendisine vokalist olmak istediğinden bahsedecekti. Artık vahiy gelmişti ve insanlara peygamberliğini ilan etmenin zamanıydı. Seattle’nın arka sokaklarından sıyrılarak, gerçekliği ve karanlığı tüm dünyaya tebliğ etmeliydi. Cantrell’da Layne’in sesinden etkilenecek ve Alice in Chains’in temelleri atılacaktı. Önceleri Mike Starr, Sean Kinney ve Jerry Cantrell’la birlikte Diamond Lie adı altında çeşitli konserler verseler dahi grubun adı sonradan Alice in Chains olarak değişecekti.

Peygamber Junkhead, sonunda havarilerini bulmuştu. Artık ilahi emirlerini insanlarla paylaşacaktı. Grup, ilk olarak ‘’We Die Young’’ adlı EP’yi çıkardı. Aynı yıl içerisinde ‘’Facelift’’ albümü yayınlandı. Junkhead, emirlerini tek tek sıralıyordu. We Die Young, kayıp gençliğe ithaf edilmiş bir parça gibiydi. Bizler genç ölürüz, diye haykırıyordu peygamber. Aynı albümde bulunan Man in The Box adlı parçada Layne, karanlığın içinden sesleniyordu. Eğer ki karanlığın içindeysen, bütün acıların sahibisindir ve peygamber bunu çok iyi biliyordu, yırtınırcasına ‘’save me!’’ diyerek isyanını dile getiriyordu. Love, Hate, Love, yeryüzünde aşka dair yazılmış en ‘’gerçek’’ parçalardan biriydi. Aşk ve nefreti harmanlayan, acımasız emirlerini kusuyordu Junkhead. Çığlıkları, sonsuza dek içimizi titretecek nitelikteydi.

İkinci albüm olan ‘’SAP’’ 1992 yılında piyasaya sürülecekti. Daha çok akustik parçalara yer verilen albümde, bazı gruplardan konuk sanatçılarda yer alıyordu. Albümdeki ‘’Right Turn’’ adlı parçada gruba Chris Cornell ve Mark Arm’da eşlik etmişti.

Ardından ‘’Dirt’’ albümü geldi. Grubun en karanlık ve acıyla yoğrulmuş albümüydü. Derinlerden geliyordu. Peygamber, en derinde ve dipte yaşıyor ve öyle yazıyordu. Artık her şeyi en gerçek ve saf haliyle dile getiriyordu. Samimiyetin altında acıları gizliydi. Hayatı boyunca onu asla terk etmeyen lanet olası karanlık ve acıları.. Albüm, grunge akımının da temel taşlarından biri haline gelecekti. İçindeki parçalar, Staley’in gittikçe artan uyuşturucu bağımlılığının çıkmaz bir yola girdiğini gözler önüne seriyordu. Yağmur, aşk, nefret, ölüm, tanrı ve de junk.. Layne, tüm bunları sert melodiler eşliğinde, kulaklarımızda yankılanması ve beynimizde kalıcı hasarlar bırakması üzre, bizlere sunuyordu! İlahi emirleri sert bir şekilde ifade ediyordu. Kızgın bir sandalyenin üzerinde oturuyordu, yalnız bu durum umrunda değildi. Yağmurlu bir günde ölmeyi düşlüyordu peygamber, ve de uçmak istiyordu. Fakat kanatları esirgenmişti, çukurun dibine mahkum edilmişti.. Karanlıkta ve bataklıkta, çok yalnızdı..

Alice in Chains, heavy metal ve punk’ı harmanlayarak kendisine ait farklı bir müzik tarzı yaratmıştı. Psychedelic sözler, grubun sert müziğiyle birleşiyor, Layne’in derinlerden gelen çığlıklarıyla süslediği vokali ise müziği tarifsiz bir hale getiriyordu. Junkhead’e ve Alice in Chains’e söylenebilecek tek şey vardı; Karanlığa sahiptiler..

Grubun dördüncü stüdyo albümü olan ‘’Jar of Flies’’ 1994 yılında yayınlandı. Dirt’in sert melodilerindeki karamsarlık, bu kez yerini akustiğe ve yumuşak tonlara bırakmıştı. Staley, çaresizliğimizi dile getiriyor ve ruhumuzu okşuyordu. Sonsuzluğa doğru yürürken, yine de mücadele ettim diyerek bizlere göz kırpıyordu sanki. Peygamber artık yorulmuştu..
Alice in Chains, zaman kaybetmeden 1995 yılında tekrar stüdyoya girdi ve aynı adı taşıyan bir albüm çıkardı. Albüm, alışık olduğumuz Alice in Chains soundunu yansıtıyordu. Albümdeki parçalar ise Layne’in nerdeyse son meyveleriydi. Yalnız Junkhead’ın hat safhalara ulaşan uyuşturucu bağımlılığı yüzünden turneye çıkılamadı.

Layne Staley’in Alice in Chains dışında ‘’Mad Season’’ adlı bir projesi de vardı. Pearl Jam’in gitaristi Mice McCready ile birlikte kurdukları grup ilk olarak bir seri katil olan Gacy Bunch ismini taşıyordu. Bu isimle çeşitli konserler verdikten sonra grubun adı ‘’Mad Season’’ olarak değişti. Ayrıca grupta Screaming Trees'den Barrett Martin, John Baker Sounders ve vokalist Mark Lanegan’da bulunuyordu. Grubun tek stüdyo albümü olan ‘’Above’’ 1995 yılında kaydedildi ve biri hariç tüm parçalar Layne tarafından yazılmıştı. Albümdeki enfes parçalardan birisi olan ‘’Long Gone Day’’ Mark Lanegan ve Layne Staley düetiydi. Parçaların hepsi birbirinden tehlikeliydi, insanı derinden sarsıyordu. Junkhead, artık sona yaklaşıyordu, emirler oldukça keskin ve netti.. Wake up’da ‘’uyan genç adam! uyanma zamanı!’’ diye seslenirken, River of Deceit’te ‘’biz kendi acılarımızı kendimiz seçtik’’ diyordu. All Alone’da ise herkesin, hepimizin yalnızlığını yüzümüze vuruyordu peygamber.

Peygamber artık gerçekten çok yorulmuştu. Konserlere çıkamıyor, turneler bir bir iptal ediliyordu. Son olarak Kiss’le birlikte turneye çıkacak ve üç konser verecekti. Sonra -biraz da zorunlu olarak- sahneye veda edecekti. Yalnız grup bu turnenin öncesinde 1996’da MTV Unplugged’da sahne aldı ve unutulmaz bir performans sergiledi. Layne’in tüm acıları, birikmişliği, çaresizliği ve çöküşü gözler önündeydi. Uyuşturucudan dolayı çoğu zaman kendini kaybediyor, şarkı sözlerini unutuyordu. Gözleri yorgun düşmüş, bakışları hiçliği anımsatıyordu. Ancak tüm bunlara rağmen yine de sesinden hiçbir şey kaybetmeyen Junkhead, çığlıklarını bizden esirgemiyordu. İlahi emirler, artık son bulmuştu. Son hesaplar görülüyor ve insanlara son tebliğini yapıyordu peygamber. Karanlığa sahipti..

1996 yılı Layne için bir işkenceydi. Ruhen çökmüş olan peygamber, artık fiziksel olarak ta yavaş yavaş eriyordu. Tüm bunların üstüne öyle bir şey oldu ki, Layne’in artık hayatta olması için tek bir sebebi dahi kalmayacaktı.. Staley’in hayatında Demri Parrott diye bir gerçek vardı. 80’lerin sonunda tanıştığı Demri’yle evlilik hayalleri kurarken 93-94 yıllarında talihsiz bir şekilde ayrılmıştı. Layne’in Demri’ye duyduğu şey, yalnızca aşk diye tanımlanamayacak kadar büyüktü. Her şeyiyle bağlıydı ona. Hayatının her yerinde Demri’nin etkisi görülecekti. Mad Season adlı projenin tek albümü olan ‘’Above’’un albüm kapağı, Layne ve Demri’nin çekilmiş bir fotoğrafından esinlenerek yapılmıştı. Yazmış olduğu onlarca şarkı sözü Demri’ye ithafen yazılmış, çektiği tüm aşk acılarına onun için katlanmıştı. Ayrıldıklarından kısa bir süre sonra, 29 Ekim 1996 günü Demri aşırı doz uyuşturucu kullanımdan dolayı hayata veda etti. Layne’de o gece intihara kalkışacak, yalnız beceremeyecekti. Demri’nin ölümüyle birlikte Layne büyük bir boşluğa girecek ve hayatının geri kalanını herkesten uzak, yalnız bir şekilde tamamlayacaktı. Son yıllarda artmaya başlayan uyuşturucu bağımlılığı, Demri’nin ölümüyle birlikte hayatının merkezine yerleşmişti. Layne, uyuşturucu bağımlılığını şu cümlelerle itiraf ediyordu; ‘’Uyuşturucu bugüne kadar benim için çalıştı, şimdi ise bana karşı çalışıyor. Şu anda cehennemde yürüyorum.’’

Layne için eziyet olan yaşamı, gittikçe çekilmez bir hale geliyordu. Gruptan uzaklaşıyordu artık. Staley, son olarak grupla stüdyoya 1998 yılında girdi. Get Born Again ve Died adında iki parça kaydettiler. Bu sırada grup sürekli eski hit parçalardan oluşan set albümler piyasaya sürüyordu. 1999’da Music Bank adlı box setin ardından 2000 yılında live albümü geldi. Layne gibi, Alice in Chains’te bataklığa demir atmıştı artık..

Grubun dağılacağı söylentileri çalkalanırken Layne’den uzun süredir haber alınamıyordu. Son günlerinde oldukça zayıflamış, dişleri dökülmüş bir hale gelecekti. Junk, onu fazlasıyla yıpratmıştı. Artık dünyaya veda etmenin zamanı gelmişti. O da her şeyin farkındalığıyla ve yalnızlığıyla baş başa, Seattle’daki evinde inzivaya çekilmiş ve ölümü bekliyordu. Ölmeye dahi gücü yoktu, tükenmişti artık. Sadece bekliyordu. Son röportajında; ‘’ Ölüme yakın olduğumu biliyorum. Hayatım böyle bitsin istemezdim. Hiç şansım kalmadığını biliyorum. Artık çok geç.’’ diyerek çaresiz bekleyişini dile getirecekti.

Günler 19 Nisan 2002’yi gösterdiğinde 911’e gelen bir ihbar, polisi harekete geçirmişti. İhbarda Layne’den iki haftadır haber alınamadığı söyleniyordu. İhbarı yapan kimse ise meçhuldü. Artık birileri yokluğunu fark etmiş olmalıydı. Polis ihbar üzerine Layne’in Seattle’daki evine gitti ve lanet olası bir manzarayla karşı karşıya kaldı. Peygamber Junkhead, neredeyse çürümüş olan bedeniyle karşılamıştı onları. Cesedi tanınamayacak haldeydi. Belki o ‘’meçhul’’ kimse olmasa, uzun süre daha fark edilmeyecekti yokluğu. Çeşitli araştırmalar sonucunda aşırı doz eroin ve kokain sonucu öldüğü anlaşılacaktı. Tıpkı
Seattle’ın ilk çığlıklardan olan Andrew Wood gibi, tıpkı yakın arkadaşı Shannon Hoon gibi, tıpkı hayatını uğruna adadığı Demri Parrott gibi.. Öldüğü tarih ise kulaklarımıza hiç yabancı gelmiyordu. 5 NİSAN.. Efsanevi serserilerden olan Kurt Cobain’de 5 Nisan 1994 günü hayata veda etmişti. O gün, lanetli bir tarih olarak hafızalarımıza kazınmıştı artık. 5 Nisan, Seattle çocuklarının üzerine kıyamet gibi çökmüştü..

Layne, arzu ettiği gibi yağmurlu bir Seattle gününde, yalnız bir şekilde ölmüştü. Artık acı çekmiyordu. Vazifesini yerine getirmiş, ilahi emirlerini sert bir şekilde insanlığa tebliğ etmişti. Kutunun içindeki adam, kendi bokundan arınmıştı artık. Tüm masumiyetiyle, karanlığın içinden sıyrılarak, sonsuzluğa doğru giden merdivenleri hızla tırmanmıştı peygamber. Demri’ye koşuyordu..

Karanlık, sahipsiz kalmıştı!

Onun gidişiyle bir çok şey eksik kaldığı gibi, bir çok şey de değişecekti. Başarılı zamanlarında kendisiyle övünen havarileri, son günlerinde onu yalnız bırakmıştı. Üstelik cenaze töreninde cüretkar bir şekilde ‘’Ona kırgınız!’’ diyebiliyorlardı. Layne, anlaşılan havarilerin ihanetini önceden tahmin etmişti ve son zamanlarında verdiği bir röportajında ‘’Alice in Chains’tekiler benim arkadaşım değiller.’’ diyecekti. Zaten, grubun ilk yıllarında Layne ve Jerry arasında anlaşmazlıklar oluyordu. Layne’in underground ruhuna karşın, Jerry piyasaya açılmaları gerektiğini söyleyerek tepki gösteriyordu. Junkhead, sonsuzluğa uğurlandıktan kısa bir süre sonra Jerry, gruba William DuVall’i dahil ederek, her zaman istediği gibi piyasaya dair müzik yapmaya devam edecekti -üstelik Alice in Chains adı altında! Onca anıyı, Layne’i görmezden gelerek! Havarileri, Junkhead’e ihanet etmişti..

Ölümünün ardından birçok müzisyen kendisi hakkında ilahiler besteleyerek, ona dair özlemini dile getirecekti. Eddie Vedder – O4/20/02, Aaron Lewis – Layne, Katastrophy Wife - Layne To Rest, Black Label Society – Layne bunlardan birkaçıydı.

Layne Staley’in ilahi emirlerinin yanı sıra, ardında bıraktığı kutsal emanetlerden birisi de kedisi Sadie’ydi. Sadie, Staley’nin ölümünün ardından Jerry Cantrell tarafından sahiplenilmişti. Yalnız Sadie trajik bir şekilde, 2010 yılının Ocak ayında grubun Seattle’da konser verdiği bir gece vefat etti. Öldüğünde 18 yaşındaydı, R.I.P Sadie..

Son olarak; Layne Staley, öldüğünde henüz 34 yaşındaydı. İlahi emirlerinden birinde, ''we die young'' diyerek sesleniyordu tüm kötü ruhlara. Kendisi de bu emre harfiyen uymaktan asla çekinmedi..


Mustafa Yakışan, Mart 2013

Kaburga Zine - Sayı 01

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder