27 Ocak 2019 Pazar

Hello, I'm Johnny Cash!



Side 1.

Merhaba!

Ben J.R. Cash, şüphesiz ki dünya tarihinin efsanevi günahkarlarından biriyim. Müzisyen kimliğimin yanı sıra kimi zaman sinema ve edebiyat gibi alanlardaki bir takım yaramazlıklarımla insanları günahlarıma ortak ettiğim doğrudur.

Daha çocuk yaşlarımdayken radyonun başından ayrılmayan ve kendimi müziğin devasa güzellikteki büyüsüne bırakmayı adet edinmiş yaramaz bir çocuktum. Müziksiz bir dünyanın mümkün olmadığını farketmiş, müzikle birlikte dünyanın daha iyi bir yer olacağına inanmıştım. Henüz çok küçüktüm. Kardeşim Jack ve ben çiftçilikle geçimini sağlayan bir ailenin çocuklarıydık. Bizim eğlenmeye ve yaramazlık yapmaya ne hakkımız ne de vaktimiz vardı. Çalışmaya mecburduk. 1944 yılında, Jack odun keserken testereye kapılarak hayatını kaybetti. Maalesef ki bu kaza benim yüzümden gerçekleşmişti. Benim yapmam gereken işleri kardeşim yapıyordu ve ben çok suçlu hissediyordum. Kendimi asla affetmeyecektim.

Yıllar sonra ‘’John R. Cash’’ adıyla Hava Kuvvetlerine katıldım. Askerlik görevimin ardından 1954 yılında ilk eşim olan Vivian Liberto ile evlendim. Aynı yıllarda müzik çalışmalarıma başladım ve arkadaşlarımla ‘’The Tennessee Three’’ adını verdiğimiz grubumuzla birlikle Sun Records’un kapılarını çalmaya karar verdik. Kısa zaman sonra ‘’Hey Porter’’ ve ‘’Cry Cry Cry’’ adlı şarkıları kaydettik. Beklemediğimiz bir şekilde parçalar hızla country müzik listelerine girdi. Sonraları yaptığımız ‘’I Walk The Line’’ ile nihayet listelerde ilk sırayı almayı başardık! Uzun yıllar sürecek olan müzik serüvenim böyle başladı. Ardımda onlarca albüm, beste ve cover çalışmaları bıraktım. Bir televizyon programı yaptım, çeşitli diziler ve sinema filmlerinde rol aldım, iki kitap yayımladım. Hapishanelerde konserler verdim, elimden geldiğince onların ve acı çeken tüm insanların acıları için yas tuttum. Bu güzelliklerin yanı sıra deliliğim çoğu zaman başıma büyük dertler açtı. Bir dönem uyuşturucu bağımlısı oldum ve bu lanet uzun yıllar peşimi bırakmadı. O yıllarda talihsizlikler ardımdan depar atıyordu sanki!

Bir de June Carter vardı. Kendisi de müzisyendi ve tanışıklığımız müziğe ilk adım attığım yıllara dayanıyordu. Henüz Liberto ile evliyken aramızda bir aşk başlamıştı ve hatta bu aşk ona ‘’Ring of Fire’’ parçasını yazdıracaktı. Yaşamak için debelendiğim ve nefessiz kaldığım günlerde beni hiç yalnız bırakmadı. Nitekim sonraları kendisiyle evlendim, nefeslerimiz sonsuzluğa kadar beraber olacaktı.

Yaşım ilerledikçe çeşitli rahatsızlıklar baş gösteriyordu. Konserlere çıkamadığım, turneleri iptal ettiğim zamanlarım oldu. Son yıllarımda çeşitli albüm çalışmaları da yaptım ancak eğlenceli ve mutlu hallerimden uzak, oldukça hüzünlü parçalardan oluşuyordu. Hüznün çemberi içerisinde sıkışmıştım, artık uzatmaları oynuyordum.

Eşim June Carter Cash, 15 Mayıs 2003’de hayata veda etti. Bende tam dört ay sonra, 12 Eylül 2003’de son kez merhaba demiştim güneşe.

Hello, I’m Johnny Cash! I’m dead!

Side 2.

Johnny Cash dünyanın görüp görebileceği en yaramaz çocuklardan ve efsanevi günahkarlardan biriydi, evet. Günahkarların efendisiydi!

Tanrı, O’nu yarattığına pişmandı. Tüm günahkarlar Cash'in şarkılarıyla cehennemi inletiyordu ve hiç durmadan zebanilerin üzerine şarap dökülüyordu. Cennet ehli durumdan habersizdi. Cash, tanrının tahtını sallıyordu.

Şüphesiz ki günahkarların en büyükleri aşıklar ve yolculardı. O da hayatı boyunca ne yazık ki tutkulu bir aşk adamı ve talihsiz bir yolcu rolünü canlandıracaktı.

Hüzünlü bir tren yolculuğuydu onunkisi. Hiç güneş görmedi, karanlıklarda seyahat etmeyi severdi. Yolculuğu boyunca şiddetli yağmur ve bilhassa yersiz gök gürültüleri asla eksik olmadı. Trenin raydan çıkma ihtimali oldukça yüksekti ve defalarca uçurumla göz göze geldi. Çoğu kez rötar yaptığı da oldu ancak tekrardan yola çıkmasını bildi ve bunu adet edindi. Johnny Cash, sağanak yağmurlu bir adamdı, hüzün kokardı.

Yolda gerçekleşen düzenbazlıklardan haberdardı. Yolcuları severdi ancak onların acılarına asla tahammülü yoktu. Çoğu zaman tüm yolcuların hüznünü üzerine aldı ve yükü tek başına sırtladı. Yalnız içinde taşıdığı bu hüznün elbet bir dışavurumu olacaktı.

Kelimeler ve notalar O’nun anahtarlarıydı. Bir çilingir edasıyla tüm hüzünlü kapıları zorlayacak ve insanların ruhunu okşayacaktı. Bir yandan eğlenceli notalarıyla insanları dansa kaldırırken diğer yandan içindeki nefretini kusarak tüm düzenbazları nokta atışıyla mıhlayacaktı. Cash, yolcular dans ederken onları bir anda koltuklarına çivileyebilecek bir kudrete sahipti.

Her yolcu gibi o da zamanı geldiğinde ya kendini uçuruma bırakacak ya da müsait olduğu yerde inecekti. Duraklar öylesine hızlı geçmişti ki Cash nerede ineceğini unutan bir yolcu gibiydi. Uçurumdan atlamaya ramak kalmışken aniden yanındaki koltuk boşalıverdi. Yol arkadaşı onu terk etmiş ancak ondan yola devam etmesini istiyordu. Artık hüznü ikiye katlanmıştı ve o da sessiz bir vedaya hazırlanıyordu. Nitekim tek başına yolculuğu çok uzun sürmedi. Yalnızca dört durak sonra o da atlayıverdi trenden. Geride bıraktığı tek şey siyah gömleğiydi.


Mustafa Yakışan, Haziran 2014

Kaburga Zine - Sayı 05

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder